11 Ocak 2014 Cumartesi
Hakan Şükür ve Başbakan Erdoğan

İnsan nisyanla maluldür...

Kınadığı şeyle sınanan insanoğlunun nisyanına bir perde aralar ah ettikleri.

Kepenkleri indirenler içinse çok da farketmez dün doğruları adına yaptığını, bugün başkasının üstünde eğri görmek.

Hakan Şükür, gerekçelerini tek tek sayarak AK Parti'den ayrıldı.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki siyasi hayatında ilk hamlesi milletvekili seçilmek olan Şükür'ün siyaseten ikinci hamlesi istifa etmek oldu sanırım.Vekillik makamını düşündüğümüzde Hakan Şükür, AK Parti için bir kayıp değil.

Bir milletvekili olarak Hakan Şükür, o koltuğun hakkını bana göre veremedi. "Kaç vekil hakkını veriyor?" derseniz, orası başka bir tartışma konusu.

Fakat bir isim olarak Hakan Şükür'ün gerek toplum nezdinde gerekse partide özgül bir ağırlığının olduğu gerçek. Özgül ağırlığını ortaya koyarak istese bakan bile olabilecekken partiden istifa etmesi gözardı edilebilecek bir durum değil. 

 Önce vidanının yaralandığını söyledi, ardından da ;

"Amacım sadece eğer bir faydam olursa doğru işler yaptığını düşündüğüm bu siyasi harekete mütevazı bir katkı sunmaktı. Fakat bu noktadan sonra bunun mümkün olmadığı da ayan beyan ortadadır. " diyerek partisinden istifa etti.

Hakan Şükür'ün bu şekilde istifası beğenin ya da beğenmeyin kendi içinde onurlu bir duruştur.

Başbakan Erdoğan'ın Hakan Şükür'e olan sevgisi herkesçe malumdu. Belki bu kadar değer verdiği birinden böyle bir kararın çıkmasının şaşkınlığını yaşadı.

Şaşkınlık mı, kırgınlık mı yoksa kızgınlık mı bilemiyorum ama Hakan Şükür için ettiği şu laflar ağır kaçtı: 

"Bir insan bir partinin bayrağı altında seçime giriyorsa ondan sonra o parti ile birlikte hareket eder. Ayrılıyorsa da sadece partiden ayrılmaz. Eğer dürüstse o zaman parlamentodan ayrılır, milletvekilliğinden ayrılır. Çünkü bağımsız olarak bu parlamentoya gelmiş birisi değilsin. Olması gereken bunu gerektirir. Ama tabi bu herkese nasip olan bir şey değil.''

Şimdi bu lafların ardından çıkıp birileri: 

"Bu durumda, yıllarca siyaset yaptığı partiden ayrılıp "milli görüş gömleğini çıkardık"diyerek yeni bir parti kuranlara nasip olan neydi?" derse,

"2001'de Fazilet Partisi kapatıldıktan sonra, Saadet Partisi'nde kalmayan, vekillikten istifa etmeyen 50 kurmay vekil dürüst değil miydi?" derse,

"O zaman CHP'den Adıyaman Milletvekili seçilip AK Parti'ye geçen Salih Fırat'aneden o rozeti takmak yerine 'senin yapman gereken parlamentodan ayrılmaktır' demediniz" derse ne diyecek Başbakan Erdoğan?

Nitekim bunların hepsi Başbakan'ın açıklamasının ardından söylenen sözlerdi.

Daha da vahimi Başbakan Erdoğan yaptığı bu açıklamayla milletvekilliği makamını da sorgulanır hale getirdi. 

Bir insanın bir partinin bayrağı altında seçime girmesi, o insanı milletin seçtiği gerçeğini değiştirir mi? 
Her konuşmada "bizi halk seçti" diyerek millet iradesine vurgu yaparken, parti içinde farklı hareket etmek isteyen bir vekile "seni ben seçtim, bu parti olmazsa sen bir hiçsin" iması yapılabilir mi?
Böyle bir anlayışla milletvekili iradesinden söz etmek mümkün olur mu?

Tabi bu sorular AK Parti odaklı değil. Meclis'e girmeye hak kazanan tüm partiler için geçerli. 

Yazının başında dediğim gibi insan nisyanla maluldür.

Bazen de olayın nisyanla hiç alakası yoktur. Olay: "Biz yaparsak iyi ama başkası yaparsa tü kaka" anlayışından ibarettir.

Okuyucu Yorumları
Karakese.com | Çukurova Bölgesinin En Güncel Bilgi Sitesi
Hakan Şükür ve Başbakan Erdoğan